Geçen gün, CB Erdoğan, “Ekonomik kurtuluş savaşı” verdiğimizi söyledi. Bir savaştan bahsedildiğine göre bu savaşa getiren sebepleri görmek gerektiği gibi, ‘Cephanen ve askerin hazır mı? Küresel güçler dün de vardı, bugün de yarın da olacak. Yeni mi haberdar oldunuz? 19 yıldır hangi tedbirleri aldınız? diye de sormak gerekir.

Şunu peşinen söyleyelim ki yaşadığımız sıkıntılar, üretim ve ihracat yerine, ithalat, borç, tüketim, israf ve savurganlığın doğal bir sonucudur. Yani anormal bir yönetimin, normal bir sonucudur.

Çünkü bugün ülkeyi tarımdan hayvancılığa, ağır sanayiden yüksek teknolojiye kadar yaklaşık %75’i dışa bağımlı ve borçlu hale getiren bu iktidardır.

Siz, bırakın ekonomik savaş, tarımdan hayvancılığa, sanayiden teknolojiye ülkeyi dışa bağımlı hale getirdiniz, ekonomik işgali sağladınız ve ekonomide ithalata teslim oldunuz.

Maalesef, “uzmanlık alanı ekonomi olan ve ekonominin kitabını yazanların” yönettiği ülkemizde, geldiğimiz nokta, bozulan ekonomik dengeler, piyasada belirsizlik, ucuz emek, yüksek enflasyon, zam yağmuru, hayat pahalılığı, işsizlik, kontrolden çıkan döviz kurları ve iflaslar olmuştur.

İktidar yanlısı ve Sayın Erdoğan’ı çok sevebiliriz ama yine de bu soruları sormamıza engel olmaması gerekir.

• Yap-işlet-devret modeli ile yapılan yol, köprü ve havalimanlarına neden garanti sayı verdiniz ve hazineden yapacağınız ödemeyi neden dolar cinsinden yaptınız? Sizin yerli paranız yok muydu? Üstüne bir de tahkim hukuku için Londra Mahkemeleri hakkını tanıdınız.

• Vatandaşlar, yabancı bir ülkenin yol ve köprülerinden mi geçiyor ki dolar üzerinden TL ödemesi yapıyor?

• İstihdam imkânı oluşturmadığınız üniversite gençlerini bile, aldıkları bursları geri ödeyemediği için icraya verirken, çiftçinin traktörüne icra ile el koyarken, belli şirketlerin vergi borçlarını defalarca neden sildiniz? Dolaysıyla bu yükü milletin sırtına neden yüklediniz? Siz, milletin mi, yoksa bu şirketlerin mi iktidarısınız?

• Gelecekte gıdaya olacak ihtiyaç daha çok artacak ve hatta gıda savaşları ihtimaline karşı, yerli tohumu geliştirmeniz gerekirken aksine yerli tohumu yasaklayıp, çok uluslu şirketlerin hibrit tohumlarına, ülkemizi neden mahkûm ettiniz?

• Güçlü bir ülke için güçlü bir ekonomiye, güçlü bir ekonomi için de üreten fabrikalara ihtiyaç varken, olan fabrikaları neden sattınız?

Ekonomik Kurtuluş savaşı böylemi yapılır?

Ekonomik kurtuluş savaşı, yerli ve millî malları kullanarak, israf ve savurganlığı terk ederek, doğudan batıya, kuzeyden güneye fabrikalarla donatarak, tarım ve hayvancılığı destekleyerek bir metrekare ekilmemiş tarla bırakmayarak yapılırsa buna herkes destek verir.

Yani Erbakan Hocanın yaptığı gibi her alanda yaygın ve süratli sanayileşme ile olur.

Necmettin Erbakan, güçlü bir ekonomi ve kalkınma için, maddî ve manevî kalkınmanın beraber olması gerektiğini söylemiş ve hayatı boyunca bunun mücadelesini vermiştir. Bu konuda ‘hem ahlâkî hem de iktisadî bakımdan güçlü olmak için’ “Davam” kitabında “Teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, her alanda kalkınma hareketlerinin en baş unsuru insandır. İnsan unsuru ne kadar sağlamsa, ne kadar ahlâk ve karakter sahibi ise, kalkınmada o kadar güçlü olacaktır. İnsan unsuru ahlâken bozulmuşsa, bu bozuk malzemeyle kurulacak resmî veya gayri resmî teşekküller verimsiz ve yıkıcı olacağından emekler, masraflar ve zahmetler boşa gidecektir” demiştir.

AK Parti’nin 19 yıllık iktidarını bu ölçüye vurduğumuz zaman başarısız bir eğitim politikası yanında her kurumda rüşvet ve yolsuzluk iddialarının ayyuka çıkmasından görüyoruz ki, “ehliyet ve liyakat sahibi insan” yetiştiremediğini, iktisadî kalkınma için bırakın yeni fabrikalar kurmayı, mevcut fabrikaları satmış, üretim yerine, beton, yol, köprü, havalimanı, bahçe ve kıraathanelere ağırlık vererek, “üretim” yerine “hizmet ve tüketim” ekonomisini benimsemiştir.

Bu zihniyetle idare edilen bir ülkenin ekonomide geleceği nokta, elbette çöküş olacaktır.

AK Parti iktidarının dili ‘ekonomik savaş’ diyor ama icraatı ‘ekonomide dışa teslimiyet’ diyor.

Gerekli tedbirleri almayın ve bu yanlış politikalarınızla başarısız olun, sonra kalkıp ‘ekonomik kurtuluş savaşı’ diyerek bu başarısızlığınızı kapatmaya çalışın!

Ha, bu yanlışlarınızın farkına vardınız mı? O zaman gelin, bu ekonomik kurtuluş savaşını tepeden aşağıya doğru başlatalım. Baş göz üstüne millet olarak gereğini yaparız. Dün yaptık bugün de yarında yaparız. Ancak samimiyet istiyoruz.

İngiliz işgalinde olan Hindistan’da Mahatma Gandi İngiliz malları ve yabancı kumaşların alımını boykot etmiş, kendi imkânlarıyla ürettikleriyle yetinmiş, israftan ve savurganlıktan kaçınmış, kendisi örnek olmuş, millet de onu takip etmiştir ki bu mücadele ile Hindistan, bağımsızlığına kavuşmuştur.

‘Ekonomik kurtuluş savaşı’ için haydi gelin;

• Yazlık, kışlık ve mevsimlik saraylardan, saraylardaki şatafattan, tüketim harcamalarından, uçak ve araç filolarından vazgeçin, maaşınızı 100 binden 10 bine indirin.

• TBMM’de, mutfak masrafları başta olmak üzere, her alanda yapılan israfa son verin.

• Milletvekillerine tanınan ve hazine tarafından karşılanan tüm haklardan vaz geçin ve maaşlarını 5 bin Liraya indirin.

•  Hazineden partilere yapılan yardımları iade edin ve yeni yardımları almayın.

Önce cumhurbaşkanı, bakanlar, milletvekilleri ve partiler, gerekli fedakârlıkları yapacak ki, “ekonomik kurtuluş savaşı” denilebilsin ve vatandaşlar da gereğini yapsın.

Yoksa, AK Parti ve iktidar yetkilileri lüks içinde yaşarken vatandaşa “porsiyonları küçültün”, “kombileri az yakın”, “iki kilo domates yerine iki adet alın”, “ekmek soğan yeyin” derse, bu savaşı (!) sadece millete yaptırırsanız olmaz. Bu milletin aklıyla alay etmek olur. Başarısızlığınıza ve yaptığınız zamlara hamasî bir kılıf olmuş olur.

İktidar, ekonomik kurtuluş savaşında samimi ise;

• Bir an önce, borç, faiz ve ithalat politikasından vaz geçerek, üretim, istihdam ve ihracat politikasına geçecek.

• Vatandaşa 2 kg. domates yerine 2 adet domates almayı tavsiye etmek yerine, birden fazla maaş alanlara, yolsuzluk, hırsızlık ve rüşvete son verecek.

• 10 TL’lik ihaleyi yandaşlara yirmi TL’ye vermekten vazgeçecek.

• Saray ve üst yönetim, her türlü israf, savurganlık, lüks ve şatafattan vazgeçecek.

• Bütün devlet kurumlarında başta araç saltanı ve makam odaları olmak üzere tüm yapılan israflara son verecek.

• Bütün ihaleleri, doğru iş, doğru yer ve doğru kişiye vererek, plan, program, fizibiliteleri yapılmış, şeffaf ve değerinden yapacak.

• Ehliyet, liyakat, güven, adalet, hak ve hukuka geri dönecek.

• Zarurî olmayan, hizmete ve konfora yönelik yeni başlanmış bütün yatırımları durduracak, yenilerine başlamayacak, bütün imkânları, “üretime” yönelik yatırımlara kaydıracak.

Her şeye rağmen, inat, ısrar ve kibir yerine, samimiyet, istişare ve liyakatli kadrolarla bu durumu düzeltmek yine de mümkündür.

Vesselâm.