Helâlleşmek, toplumsal uzlaşmaya doğru atılan bir adımdır.

Helâlleşmek, insanların birbirleri üzerinde olan haklarından tek taraflı veya karşılıklı olarak vazgeçmeleri; diğer bir ifade ile özür dilemeleridir.

Helâlleşme, İslâmî bir kavramdır. Resulullah (sav), “Benim ümmetimden müflis o kimsedir ki, kıyamet gününde namaz, oruç ve zekât ile gelir. Ama şuna sövmüş, buna iftira etmiş, onun malını yemiş, berikinin kanını akıtmış, ötekini dövmüştür de sevabından bir kısmı şuna, bir kısmı buna verilir. Üzerindeki kul hakları ödenmeden önce sevapları tükenirse, onların günahlarından alınıp, buna yüklenir ve sonra cehenneme atılır.” der. (Buhari, Edeb, 102).

Yani helâlleşme, öteki dünyadaki iflâstan kurtulmak için, bu dünyada insanların ödeşmesiyle borçtan kurtulma yoludur. Peki, helâlleşme nasıl olmalı?

•       Birisine hoşlanmadığı bir lafı söyler ve kalbini kırarsan, kendisinden özür diler, gönlünü alır ve helâlleşirsin.

•       Birisinin, canına veya malına maddî bir zarar verirsen; bu maddî zararı telâfi eder, varsa cezasını çeker, hak sahibinin gönlünü alır, sonra özür diler ve helâlleşirsin.

•       Bireyin veya toplumun temel insan haklarını, hakkını, hukukunu ve özgürlüklerini elinden alırsan; bu haklarını iade eder, özür diler ve helâlleşirsin.

Helâlleşme, hukukî veya siyasî sorumluluğun yerine ikame edilemez. Başkasının can veya malının zararına sebep olan biri, kalkıp “Kusura bakmayın; ben kandırıldım-bilmiyordum. Hakkınızı helâl edin” dese yeterli olmaz.

Tabi ki helâlleşme ve özrün kabul edilmesi için samimi olmak ve aynı hatayı tekrar etmemek gerekir. Ayrıca helâlleşme yapılırken helâlleşmenin kime ve niçin yapıldığını mağdura yani hak sahibine açık ve net olarak, ismini koyarak söylemek gerekir. Muğlâk cümlelerle ve genelleyerek değil.

Son günlerde, Sayın Kılıçdaroğlu’nun helâlleşme çıkışı tartışılıyor. Bunu değerli ve kıymetli buluyorum. Genel olarak “olumlu” görülmekle beraber, “hesaplaşmadan olmaz” diyenler, iktidar cenahından “alaylı yaklaşanları” ve kendi partisinden, az da olsa karşı çıkanları görüyoruz.

Her ne kadar Sayın Kılıçdaroğlu, helâlleşmeyi dile getirmiş olsa da herkesin, yüzleşme, hesaplaşma ve helâlleşmeye ihtiyacı vardır.

Elbette hiç kimse annesinin, babasının veya atasının hatalarından mesul değildir; kendi yaptıklarından mesuldür. Ancak CHP, kurum olarak Cumhuriyetin ilk dönemlerinde, İstiklâl Mahkemeleriyle yapılan haksız idamlardan, cami ve medreseleri kapatmaktan, Kur’ān-ı Kerîmi yasaklamaktan, İslâm’ın emir ve yasaklarını yaşamaya çalışanlara yaşattığı sıkıntı ve baskılardan dolayı tüm Müslümanlardan, kimlikleri ve dili inkâr edilen, asimilasyona ve sürgüne uğrayan Kürtlerden, yakın tarihte sıkıntı yaşatılan başörtülülerden v.s. adını koyarak özür dilemeli ve helâlleşmelidir.

Sağ ve muhafazakâr, partilerin temsilcileri, iktidara gelmek veya iktidarda kalmak için İslâm’ı ve dinî değerleri istismar etmekten dolayı İslâm’dan ve Müslümanlardan özür dilemeli ve helâlleşmelidir.

AK Parti ve MHP’nin kutuplaştırdıkları, ötekileştirdikleri, “zillet, illet, hain, terörist” diye nitelendirdikleri muhalif kişilerden, AK Parti iktidarının sebep olduğu yoksulluk, borçluluk veya işsizlikten dolayı bunalıma girerek intihar edenlerden ve ailelerinden özür dileme ve helâlleşmeyi nasıl yapacak?

Başörtülüler, hacı, hoca ve muhafazakârlar, 19 yıldır destekledikleri AK Parti’nin sebep olduğu tüm mağdurlardan, özür dilemeli ve helâlleşmelidir.

Basın ve medya kuruluşları, maddî çıkarları için yaptıkları yalan haberlerden, eksik veya çarpıtmalardan; doğruyu yalan, yalanı doğru olarak vermekten dolayı vatandaşlardan özür dilemeli ve helâlleşmelidir.

Erkekler kadınlardan, kadınlar erkeklerden, anne baba evlatlarından, evlatlar anne ve babasından, sağcı solcudan, solcu sağcıdan, özür dilemeli ve helâlleşmelidir.

Devlet, Müslümanlardan, Kürtlerden ve Alevilerden özür dilemeli ve helâlleşmelidir.

Müslümanlar, karşı mahalle diye gördüklerinden, karşı mahalle de Müslümanlardan özür dilemeli ve helâlleşmelidir.

Ancak bu sanıldığı kadar kolay değildir. Meselâ Ak Parti’nin son 19 yıllık iktidar sürecinde, yanlış kararları ile herhangi bir şekilde mağdur olmuş, hakları gasp edilmiş, adaletsiz uygulamaların mağduru olanlardan, KHK, EYT, işsizler, işçi, emekli, çiftçi, esnaflardan… nasıl helâllik alacak?

Dayısı veya parası olduğu için mülâkatta, yüksek puan alanların yerine yerleşenler ve yerleştirenler? Kamunun parasını israf edip savurganlıkla harcayanlar, kamunun parasını ihalelerle yandaş firmalara değerinin üzerinden peşkeş çekenler, yargıya olan müdahaleler yüzünden kör topal hāle gelen yargının yanlış kararları yüzünden hayatları alt üst olan ve gelecekleri çalınanlar, iktidara yakın, adamı veya parası olan mafya babalarına, belediye başkan ve milletvekillerine hukuk çalışmadığı halde, sadece gariban ve kimsesize çalışan hukukun sebep olduğu mağdurlardan nasıl helâllik alacak?

Neticede zor da olsa herkes, herkesten özür dilemeli ve helâlleşmelidir. Ama öncesinde yüzleşmeli ve hesap vermelidir ki fikri, siyasi görüşü, meşrebi, ırkı, rengi, dili ne olursa olsun toplumda barış ve huzur, birlik ve beraberlik sağlansın ve herkes barışık hale gelebilsin. Suriye ve diğer İslâm coğrafyasındaki iç savaşları gözden kaçırmamak gerekir. Farklılıkları zenginlik kabul etmek yerine çatışmanın sebebi görenler, dış mihrakların bir kıvılcımıyla ve ellerine verdikleri silahlarıyla çatışmaya başladılar. Sonuç, ölen de öldüren de Müslüman, yıkım, kan, gözyaşı, göç… 

Sayın Kılıçdaroğlu’nun bu söylemini cesur ve değerli görüyorum. Çünkü, geçmişi olumsuzluklarla dolu olan CHP’nin, Sayın Kılıçdaroğlu’nun liderliğiyle birçok olumlu adımı attığını görüyoruz. Samimi mi, oy için mi, onu bilemeyiz. Kimsenin kalbini açıp bakamayız; elimizde samimiyet ve iman ölçer yok. Zahire göre değerlendiriyoruz. Bundan dolayı, tebrik ve teşvik etmek, hatta daha fazlası için cesaretlendirmek gerekirken, bazı AK Parti’li yetkili ve yandaşlarının bundan rahatsız olduklarını ve kabullenmediğini görüyoruz. Neden?

Kanaatime göre;

Geçmişte Demirel, Özal, Çiller ve bugün de Erdoğan, hepsi “Bize oy vermezseniz CHP gelir” korkutma taktiğini kullanmışlardır. Cumhur İttifakı bileşenlerinin, bunu kullanmaya devam edebilmesi için, CHP’nin dine karşı ve İslâmî değerlere saygısı olmayan bir parti olarak kalması gerekir. Bundan dolayıdır ki, Ak Parti’li bazı yetkililer, “CHP eski CHP değil, yoldan çıkmış” diye suçlamaktadır. İslâm’a ve Müslümanlara saygılı olan bir CHP, elbette işlerine gelmiyor. Çünkü AK Parti, siyasetini kutuplaştırma ve ötekileştirme üzerine kurmuş görünüyor.

Dikkat edilirse, hayat pahalılığı, dövizdeki yükseliş, tarım, hayvancılık, eğitim, hukuksuzluk… vs. her alandaki başarısızlıklarını kamufle etmek için kullandıkları argümanlar, “Din, iman, ezan, bayrak, vatanın bekası, CHP, HDP, dış mihraklar, PKK ve FETÖ’dür.

“Hayat pahalılığı, ekonomi çöktü” diyorsun, cevap vermek yerine “dış mihraklar, bize diz çöktüremezler” diyorlar.

“Döviz yükseliyor” diyorsun, cevap vermek yerine, “Onların dolarları varsa bizim de Allah’ımız var” diyorlar.

“Ülkeyi yönetme kabiliyetiniz kalmadı, metal yorgunluğunuz var” diyorsun, cevaben “ülkenin bekası, vatan, bayrak, zillet illet ittifakı, din, iman bizden sonra ülke tufan” diyorlar.

Bütün bu olumsuz söylemler, yaşatılan sıkıntılar, hukuksuzluk ve adaletsizlikler, siyasî fikir, düşünce ve etnik farklılıklarımıza rağmen, hepimiz beraber yaşamak zorundayız. Bu ülke hepimizin; hepimiz bu ülkenin evlatlarıyız ve aynı haklara sahibiz. Birlikte yaşamanın, huzurun ve barışın sağlanması için, yüzleşme, hesaplaşma ve helâlleşme beraber olmalı ki toplumda huzur, barış ve adalet sağlansın; hak yerini bulsun ki herkes mutlu olsun.

Vesselâm.