Ülkelerin yönetimlerinde ırkçılığın değil, milli ve manevi değerlerin başı çekmesi gerekir. Bunun için, partilerin tüzüklerine, seçim beyannamelerine, genel başkanların geçmişine de bakmak gerekir. Aksi halde yozlaşma varit olur. Adının Süleyman, Ecevit, Özal, Erdoğan, Özgür, Ümit, Ali, Ahmet olması soyağacı bakımından bizi aldatmasın.
Önemli olan, ülkelerine yaptıkları faydalı veya zararlı hizmetleri analiz ederek, değerlendirmeye tabi tutmaktır. İç politika ve dış politikaları milletin hayrına mı yoksa emperyalist maksatlara mı uygun, ona göre karar vermeliyiz.
İsimler bizi aldatmasın, söylemlerine de aldanmamalıyız. Uygulamalarına bakarak sonuca varmalıyız. Zira vatanseverlik lafta kalmamalı, özde samimi olup, olmadıklarına göre değerlendirme yaparak, not vermeliyiz. Yani nurlu Süleyman, Karaoğlan söylemlerinin, Başbuğ demenin kıymeti harbiyesi yoktur. Çünkü bunların kısmı azamisi için denilebilir ki: “Onlar ki verir lâf ile dünyaya nizâmât / Bin türlü teseyyüp bulunur hânelerinde” ve devamla “Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz.”
Maalesef biz millet olarak vaatlerle hep aldatıldık. Onun için çağın teknolojik gelişmelerine ulaşamadık. Düzgün bir ekonomiye kavuşamadık, şahsiyetli bir dış politika sahibi olamadık. Hep dışa bağımlı politikalarla yetindik. Elbet bunların istisnası da vardı. Ağır sanayi hamlesini başlatanlar, ABD için “Bana ne Amerika’dan” diyerek TBMM’ni uyandıranlar, ülkenin ekonomisindeki olumsuzluklara son veren ‘Havuz Sistemi’ni devreye alanlar oldu.
Böylece çalmaların, soymaların, sömürenlerin önü kapandı. Ama bunlar da post-modern darbelerle devre dışına alındı. Böylece ‘Eski tas eski hamam’ devreye girdi.
Maalesef, ülkenin menfaatine çalışanların hâlâ kadr-ü kıymetleri bilinmemekte, onun için siyasetimizde bize horoz dövüşünü seyrettirmektedirler. Zira aynen devam eden uygulamalar kurtuluşumuzu sağlayamamaktadır. Onun için bugün yeni ufuklara koşmalı, onu realize edebilecek olan ‘Adil Düzen’e mutlaka başvurmalıyız. Bundan dolayı taassupkârane siyasetten vazgeçmeli, her konuda ‘Önce ahlak ve maneviyat’ diyerek, yola revan olmalıyız.
Her meselede devlet ve milleti barıştırıcı politikalar üretmeliyiz. Böylece bağımsızlık karakterimizi yeniden inşa etmeliyiz. Uydu değil, lider devlet olmaya çalışmalıyız. Yeniden büyük Türkiye’yi kurmak için ciddi ve samimi çalışmalara girişmeliyiz.
Böylece köylüyü, işçiyi, memuru, esnafı, dar gelirli herkesi faize, vergiye ezdirmeyecek yeni düzenlemeler yapmalıyız. Doğru yolda, hak yolda birleşmeli ve yeniden ufukların efendisi olmaya çalışmalıyız.
Yani lafla yol almaya çalışmamalı, her konuda hizmet alanlarını açmalı, ekonomik dalgalanmaları durduranlarla birliktelik sağlamalıyız. Çürümüş sloganlardan uzak durmalı, yapıcı ve akılcı yeni atılımların önünü açmalıyız. Onun için denenmişleri yeniden denememeliyiz.
Uygulamalarında adil davranmayanları yeniden denemek, ancak akıl yoksunluğundan neşet edebilir. Bu olumsuzluklardan kurtulmak için derhal seçime gitmeli, böylece memleketini düşünen yeni bir parlamento oluşturmalıyız.
Rüşvet alıp verenlerden, kasalarını dolduranlardan, devleti soyanlardan kurtulmalı, şahsiyetli, dürüst, ahlak ve maneviyat sahibi insanlardan müteşekkil bir parlamentoya hep birlikte kavuşmalıyız. Yoksa selamete, refaha ve saadete ulaşmamız mümkün değil, artık bunu idrak etmeli ve ona göre seçimlerde oyumuzu kullanmalıyız. Aksi halde siyasi sefaletimize devam edeceğiz.
Çünkü bugüne kadar bazı insanların peşinde koşup durduk. Az gittik uz gittik, bir dönüp baktık ki yerinde saymaya devam ediyoruz. Neticede ülkemizin yeni liderlere ihtiyacı vardır.
Necip Fazıl’ın dediği gibi:
Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!
Rahman ve Rahim,
Kadir ve Muktedir,
Gaffar ve Settar olan Allah’a emanet olunuz.
Selam doğru yola uyanlara olsun. (Taha/47). 30.01.2025